Bugün öyle bir noktaya gelmiş bulunuyoruz ki, bireyler, yalnızca kendi öz faaliyetlerini değil, salt varlıklarını sürdürebilmek için de, mevcut üretici güçlerin bütününü mülk edinmek zorunluluğundadırlar.[84]
Bu maledinmeyi, en başta mülk edinilen nesne —büyük bir bütünlük haline gelmiş olan ve ancak evrensel bir karşılıklı ilişkiler çerçevesinde varolan üretici güçler— belirler. Daha şimdiden, bu açıdan bu maledinme zorunlu olarak üretici güçlere ve karşılıklı ilişkilere uygun düşen evrensel bir nitelik göstermek zorundadır. Bu güçlerin mülk edinilmesi, bizzat maddi üretim aletlerine uygun düşen bireysel yeteneklerinin gelişmesinden başka bir şey değildir. Bu bakımdan da, bir üretim aletleri bütünlüğünün maledinilmesi, şimdiden, bizzat bireylerin yetenekler bütününün maledinilmesi demektir. Bu maledinmeyi, ayrıca, maledinen bireyler belirler. Ancak günümüzün her türlü öz faaliyetten dışlanmış proleterleridir ki, bir üretici güçler bütününün maledinilmesinden ve bunun içerdiği bir yetenek bütününün gelişmesinden oluşan ve artık herhangi bir sınırlılığı olmayan bir öz faaliyete ulaşabilecek durumdadırlar. Daha önceki bütün devrimci maledinmeler, sınırlıydılar. Öz faaliyetleri, sınırlı bir üretim aletiyle ve sınırlı karşılıklı ilişkilerle sınırlandırılmış bulunan bireyler, bu sınırlı üretim aletini malediniyorlardı [67] ve böylece ancak yeni bir sınırlılık üretmiş oluyorlardı. Kendi üretim aletleri kendi malları oluyordu, ama onların kendileri, işbölümüne ve kendi üretim aletlerine tabi kalıyorlardı. Daha önceki bütün maledinmelerde bir sürü birey bir tek üretim aletine tabi kalıyordu; proleterlerin mülk edinmesinde ise, her bireye bir sürü üretim aleti tabi kılınmakta ve onun mülkiyeti herkesin olmaktadır. Modern evrensel ilişkiler bireyler tarafından, o nedenle de ancak bu bireylerin tümü tarafından kontrol altına alınabilirler.
Maledinme, bundan başka, bu maledinme gerçekleştirilirken almak zorunda kaldığı biçimle de belirlenir. Bu maledinme ancak, proletaryanın karakteri gereği kendisi de ancak evrensel olabilecek bir birliktelik yoluyla; ve bir yandan bir önceki üretim tarzını, karşılıklı ilişkiyi ve toplumsal örgütlenmeyi devirerek, öte yandan ise, proletaryanın evrensel karakterini ve enerjisini geliştirerek —ki bu olmadan devrim gerçekleşemez—, ve nihayet, proletaryanın onu toplumdaki eski konumuna bağlayan ne varsa hepsinden kurtaracak bir devrim yoluyla gerçekleştirilebilir. Ancak bu aşamadadır ki, öz faaliyet bireylerin eksiksiz bireyler haline gelmelerine ve bütün doğal sınırlılıklardan kurtulmalarına tekabül eden maddi yaşamla örtüşür. Çalışmanın öz faaliyet haline dönüşmesi, eski sınırlı karşılıklı ilişkinin bireylerin bireyler olarak karşılıklı ilişkileri haline dönüşmesine tekabül eder. Üretici güçlerin bütününün birleşmiş bireyler tarafından maledinilmesi ile, özel mülkiyet ortadan kaldırılmış olur. Daha önceleri, tarihte, her özel koşul, daima raslansal olarak göründüğü halde, şimdi raslansal hale gelen şeyler bizzat bireylerin birbirlerinden ayrılması, herbirinin özel kazancıdır.
Artık işbölümüne bağımlı olmayan bireyleri [68] filozoflar, düşüncel olarak, "İnsan" adı altında tasarımlamışlar, ve geliştirmiş bulunduğumuz bütün bu süreci "İnsan"ın gelişimi olarak anlamışlardır; o kadar ki, geçmiş tarihin her evresinde "İnsan", mevcut olan bireylerin yerine konmuş ve tarihin itici gücü olarak gösterilmiştir. Bunun için, bütün süreç "İnsan"ın kendine yabancılaşması süreci olarak anlaşılmıştır ve bu da, esas olarak, daha sonraki dönemin sıradan bireyinin, daha önceki dönemin sıradan bireyinin yerine konmuş olması, daha sonraki bilincin daha önceki bireylere yüklenmiş olması olgusundan ileri gelmektedir.[85] Bir çırpıda gerçek koşullardan soyutlanan bu altüst oluş sayesinde, tüm tarihi, bilincin gelişme süreci haline getirmek mümkün oldu.
Sivil toplum, üretici güçlerin belirli bir gelişme aşaması içersinde, bireylerin maddi karşılıklı ilişkilerinin hepsini birden kucaklar. Sivil toplum, bir aşamanın ticari ve sınai yaşamının tümünü birden kucaklar ve bu bakımdan da her ne kadar dışarda ulus-topluluğu olarak kendini olurlamak ve içerde devlet olarak örgütlenmek zorundaysa da, devleti ve ulusu aşar. Sivil toplum terimi, 18. yüzyılda, mülkiyet ilişkileri, ilkçağ ve ortaçağ ortaklaşalığından kurtulur kurtulmaz ortaya çıktı. Sivil toplum, sivil toplum olarak ancak burjuvazi ile gelişir; böyle olmakla birlikte, üretimin ve karşılıklı ilişkinin doğrudan sonucu olan ve her zaman devletin ve ayrıca idealist üstyapının temelini oluşturan toplumsal örgütlenme de her zaman aynı adla belirtilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.